
OFİSLERDEKİ HAVA FİLTRASYON SİSTEMLERİ
Covid-19 virüs salgınının etkilerinin azalmaya başladığı bu dönemdeki önemli gündemlerden biri de, sağlıklı bir şekilde normale dönüş ortamının oluşturulması. Bu konudaki en önemli faktörlerden bir tanesi, ofislerdeki yapay havalandırma ve iklimlendirme sistemlerinin güvenilirliğidir. Geçtiğimiz günlerde, bu konuda daha fazla bilgi paylaşımı için 3 önemli havalandırma firmasının yetkilileri, bir panelde buluştu. WSP firmasından mekanik mühendisi Gary Pomerantz, SYSKA firmasından mekanik mühendisleri Robert Ioanna ve Robert Bolin, ESD Global firmasından Kurt Karnatz ve Sagaar Patel katılımcı olarak bu panelde yer aldılar. Panelde, virüsün yayılımını engellemek için ofislerde olması gereken iç mekan hava kalitesine yönelik kriterler tartışıldı. Bu kriterleri sizinle paylaşmadan önce, soluduğumuz hava kalitesinin, virüslerin yayılımına olan etkisinin tariflenmesinde yarar görüyoruz.
CDC (Centers for Disease Control and Prevention) sağlık kuruluşunun açıkladığı bilgilere göre, salgın hastalıkların bulaşma ihtimali, kan yolu hariç, 3 farklı sebepten oluşmakta:
– Direkt fiziksel temas,
– Öksürük veya hapşırık yolu ile saçılan parçacık sebebi ile,
– Havada asılı kalan partiküllerin solunması yolu ile…
Bugünlerde titizlikle uygulanan hijyen ve sosyal mesafe kuralları, yukarıda bahsettiğimiz ilk iki maddeye yönelik önlemler için etkili olmuş durumda. Ancak soluduğumuz hava kalitesi, havada asılı kalan partiküller aracılığı ile virüsün yayılımını hızlandırabilir.
Partikülleri Azaltmanın 3 Yolu
Geçtiğimiz günlerde Ashrae firmasının yayınladığı bir dökümana göre, havada asılı kalan virüs partiküllerini azaltmak, mekanik sistemler açısından 3 yolla mümkün:
1- Filtrasyon
2- Dezenfeksiyon
3- Temiz hava sirkülasyonu
Bina veya mekanınızın sahip olduğu farklı altyapı sistemlerine uygun olarak, bu 3 yöntemden biri tercih edilebilir.

1- Filtrasyon:
Mevcut sisteminizin filtrelerini mutlaka gözden geçirin. Mümkünse daha yüksek korumalı ve yeni modeller ile değiştirin. Bu durum bazı sistemlerde daha az etkili olabilir. Mevcut sistemin hava basıncına göre, filtrelerin virüs yayılımına yapacağı etkiler değişebilir.
Özellikle yüksek yoğunluğun yaşandığı konferans salonları, kafeteryalar, yemekhaneler ve lobi gibi bekleme alanlarında; mevcut alt yapıdan bağımsız çalışan HEPA filtreleri kullanılarak, mekanlar daha sterilize hale getirilebilir. Bu filtreler her ne kadar görünür olmak zorunda olsa da, salgına karşı aldığınız önlemleri göz önüne serecek ve çalışanlara güven verecektir. Bu filtrelerin düzenli bir program dahilinde değişimlerinin yapılması da, elbette ki ihmal edilmemelidir.

2- Dezenfeksiyon:
Filtre sistemlerinin ötesinde, alınabilecek bir diğer önlem ise şartlandırılan (mekana yönlendirilen) havanın dezenfekte edilmesidir. Bu doğrultuda kullanılan en yaygın sistem UVC ışınları ile, havalandırma sisteminin kullandığı havayı dezenfekte etmek. Eğer mevcut sisteminiz bu değişikliğe adapte edilebilir ise, UVC ışın yayan ek bir cihaz ile bu değişiklik basitçe sisteme entegre edilebilir.
UV ışınlarından bağımsız olarak, bipolar iyonizasyon (bipolar ionization) ve fotokatalitik oksidasyon (photocatalytic oxidation) teknikleri üzerinde çalışılmaktadır. Bu sistemler patojen virüsleri öldürmek için, şartlandırılmış havayı kullanır ve dış ortam havasına ihtiyaç duymaz. Bu sistemler güvenlik açısından henüz test aşamasında olmakla birlikte, ileri teknolojiler sayesinde umut verici gelişmelerin yaşanması bekleniyor.
3- Temiz Hava Sirkülasyonu:
Partikül yayılımını önlemenin en etkin ve kesin yöntemi şüphesiz ki dış ortam temiz havasını iç mekana yönlendirmektir. Mevcut havalandırma sistemini damper ayarları ile tamamen temiz hava moduna ayarlamak veya sistemi düzenli aralıklarla sadece mekana temiz hava yönlendirecek şekilde çalıştırmak, etkili yaklaşımlardan biridir. Bu koşulda yaşanacak sık hava değişimi, tüketilen enerji yüklerini arttırarak işletme maliyetlerini yükseltecektir. Ancak çalışan personele güven vermek adına alınabilecek en etkin yöntemlerden bir tanesidir.

Yeni Binalardaki Yaklaşımlar
Buraya kadar bahsi geçen önlemlerin tamamı, mevcut mekanik sistemlerin iyileştirilmesine yönelik tavsiyelerdi. Ancak yeni yapılacak binalarda, koşullar ve imkanlar biraz daha fazla.
Yeni geliştirilen projelerde, mekana daha fazla taze have yönlendirecek sistemler planlanmalıdır. Ayrıca hastane ve laboratuarlarda kullanılan sistemlere benzer özellikte UVGI ışını entegre edilebilen ve hava akış debisinin ayarlanabildiği sistemler tercih edilmelidir.
Ayrıca tasarım aşamasında da bazı önemli değişiklikler yapılarak, ciddi önlemler alınabilir. Örneğin farklı ofis katlarının ayrı ayrı izole edilebilmesi veya hava basıncının tavan yerine döşemeden mekana yönlendirilmesi, riskleri azaltacaktır. İlave olarak mekanik sisteme eklenecek ve kritik durumlarda filtrasyon oranını manuel olarak ayarlayabilecek tasarımlar, havalandırma sistemine önemli esneklikler getirecektir.
İç mekandaki nem oranı da havalandırma sistem tercihleri açısından önemli ve kritik bir unsurdur. Yapılan araştırmalar, havada asılı kalan virüs partiküllerinin yüksek nemli ortamlarda barınmadığını ortaya koymaktadır. Ancak iç mekanlardaki nem oranının %60’ın üzerine çıkması, malzemelerde küf ve pas oluşumu gibi olumsuz koşullar doğurabilir. Bu doğrultuda mekandaki nem oranını optimum seviye olan %40-60 aralığında tutmak, virüsün yayılımını azaltacaktır.
Sonuç olarak, bu makalede belirtilen sistem öneri ve çözümleri, mekandaki hava kalitesinin doğru ölçümlenmesi koşuluna bağlıdır. Bina yönetimi düzenli aralıklarda bu ölçümleme işlemlerini yapmalı ve kullanıcılar ile paylaşmalıdır. Bu sayede ofis çalışanları için güvenilir bir ortam hazırlanabilir.
